10 Ekim 2013 Perşembe

Uzun zamandır birsey paylasamadıgımı hatırlatan arkadasıma :) yazma en kısa zamanda başlamak üzere :):)

27 Şubat 2013 Çarşamba

Mother and Child

Anneler ve Kızları

(2009)

 

Gabriel García Márquez'in oğlu Rodrigo Garcia'nın babası gibi başarılı olacağının sinyalini vererek başarılı bir işe imza atmış diyebilirim. Önceki çalışmalarına da bakılacak olursa yönetmenin birbirine yakın tarzlar izlediği düşünülebilir. Öyle ki, isim benzerliği olarak “Fathers and sons” ve yine kadınları merkez alan konusuyla “Nine lives” buna örnek olabilir.

 Filmin başarısı sadece yönetmenle de sınırlı değil. Olayların merkezindeki başarılı kadın oyuncular(Naomi Watts,Kerry Washington ve Annette Bening)  ve etraflarını sarmallayan başarılı erkek oyuncular (Jimmy Smits ve Samuel L. Jackson ) ile başarısız olması pekte mümkün değil. Ancak bu kadar beğenmeme rağmen, buradaki yorumların azlığının sebebi, bu filmin bizde çok bilinmemesinden kaynaklı olduğunu söylemek gerek. En basiti buradaki girişi bile dizi olarak yapılmış.


Her ne kadar dokunaklı bir dram olarak düşünülse de bana göre ibret alınacak bir konu. İsmi ve konusu ile kadınlara yönelik olarak düşünülse de bence erkekleri de etkileyecek. Anne ile kızının birbirlerine bağlayan o gizli ve özel ilişki gösterilmiş.  Bu öyle bir ilişki ve bağ ki, 3 farklı kadın profil ve 3 farklı hikaye ile birbirine bağlanmış. Ve açıkçası replikler de bunu çok güzel perçinlemiş."Çocuklarım seni büyükanneleri olarak bilerek büyüyecekler. Çünkü onlarla beraber geçirdiğin zaman kan bağından daha önemli. Önemli olan zamandır." bu öyle bir cümle ki biyolojik bağı tamamen bir kenara koyan ve başka bir yerde "Gittiğim her yerde, onun yüzünü kalabalıkta görmeye çalışıyorum." repliğiyle biyolojik bağın hiç bitmediğini tekrar hatırlatan cümle... Mutlaka izleyin derim.

İyi seyirler.



20 Şubat 2013 Çarşamba

Definitely, Maybe

KESİNLİKLE,BELKİ

(2008)




"Seninle evlenmek istiyorum çünkü sabah uyandığımda görmek istediğim ilk kişi ve iyi geceler öpücüğü vermek istediğim tek kişi sensin"


Film boyunca ne kadar şanslı bir adamsın dediğim Will Hayes'e bu teklifinden sonra kim kesinlikle,belki der ??? Peki, neden mi hala şanslı diyorum? Çünkü bir erkeğin hayatına girebilecek nadir üç güzel kadına sahip olması ve  bu üç kadının dönemsel olarak etrafında bulunması...




Tabii ,şanslı olduğu kadar bir de burnunun ucunu görebilse. Küçük Maya olmasa mutluluğu yakalacak gibi de değildi.







Bridget Jones'un Günlüğü ve Fransız Öpücüğü'nün yönetmeninden bana göre bulmaca gibi ilerleyen bir modern masal kıvamında bir film olmuş.Yönetmenin ünlü filmi olan Fransız Öpücüğünden sonra tekrar çalıstıgı usta oyuncu Kevin Kline'ı neredeyse zor tanıyabildim. Muhtemelen ne kadar çok yaşlandığının göstergesi . Tanınan bu kadar çok oyucunun bir arada olması normalde beni ürkütse de açıkcası son dönemde rahatlıkla izlediğim keyifli bir romantik komedi. Keyifle izleyiniz...




İNCİR REÇELİ




“Sen o kadar bir şey söylemeden gidersin ki; üstüne milyonlarca bir şey söylenir.”

 


Sadece replikleri bile seyretmenize yeter...Ancak ağlayacak yüreginiz varsa izleyin. çünkü konu ne kadar bilindik olursa olsun, o repliklerin üzerine bir de müziği ile sizi içten içe ağlatmaması mümkün değil.


Metropol insanının aşklarını bile anlatırken, çizilen aşk ve son eskilerdeki gibi olsa da hastalık ve izlenen yolu birbirinden farklı .Eski Türk filmlerinde kötü son ya veremdi ya da kalp. Şimdilerde ise hiv. Tanışma yerler ise gece klüpleri. Yönetmenin ilk filmi olan (Aytaç Ağırlar), müzikleri sahnelere bağlaması ve  görselliğe mana katmasındaki becerisiyle masalsı bir aşk evi yaratmış. Özellikle önceki senelerde yogunca izlediğimiz cinsellik kavranımını filmine katmayarak,izleyicisinden bolca artı almış olmalı.


Ancak bu filmi eğer ki, öncesinde ilk olarak Aşk hikayesi, sonrasında da Kasımda aşk başkadır filmlerini izlememiş olsaydım muhteşem bir film diyebilirdim. Ancak onları izlemiş biri olarak film güzeldi, etkileyici diyaloglara ve müziklere sahipti. Ama muhteşemdi diyemeyecegim. Yine de fazla tanınmamış oyuncular ve ilk yönetmenlikle bundan daha iyi sağlanabilir miydi? Hiç sanmıyorum..




Şimdiden iyi seyirler.


19 Şubat 2013 Salı

3 idiots

3 APTAL
(2009)



"Daha basit bir dil istiyorsan, git Güzel Sanatlara yazıl"



Bu replik ile eğitim sisteminin eleştirisini yapan sahnenin özü mevcut. Bunu söyleyenin 3 idiottan (aptal çokta ifade edemiyor gibi) birini sansanız da üçü bir araya gelse asla bunu sarf edemezler.




3 idiot bana göre bollywood sinemasının hababam sınıfı. Öyle benzerler ki dostlukları, dürüstlükleri ve güvenlerinin yalın anlatımıyla neredeyse aynı. Eğlenceyi ve hüznü bir arada yasabiliyorsunuz. Hatta gülümserken gözlerinden yaşlar süzülebiliyor. Yani ruhunuza her türlü
duyguyu yaşatabiliyor.




Filmin 3 saat olmasına da yanıltmasın. Saate bakmak aklınıza dahi gelmeyecek. Oscar alan Milyonerden daha iyi olduğunu söylersem, ne kadar iyi olduğunu anlarsınız. Eğitim Şart!!!


Şimdiden iyi seyirler.

7 Şubat 2013 Perşembe

UNKNOWN(2011)

Kimliksiz
2011

Kimliğimi kaybettim geçersizdir

Bir trafik kazası geçiriyorsunuz. Eşinizin yanna geliyorsunuz ve o size kimsiniz diyor.O zaman yukarıdaki cümle ile neden başladığımı anlamışsınızdır.


Bilmece tadında başlayan filmin sizi sonuna kadar sürükleyeceğinizi hissediyordunuz. Ne de olsa filmdeki kadro çok güçlü.üstüne üstlük Liam Nelson’un önceki filmini de (Taken) bildğinizde beklentiniz yüksek. Ancak benimkini karşılamadı diyebilirim.Ancak yine de sevdim. Sadece benzer kalıplarda ilerlemesi tekrar hissini veriyor.


59’luk Liam Nelson’un aksiyon filminde oynaması gerçekten büyük performans ister.Bence büyük bir başarı….Keşke daha once bu tarz filmler için keşfedilseydi demekten kendimi alamıyorum.



Didier Van Cauwelaert’in “Out of my head” adlı kitabından uyarlama olan film, başarılı bir kurguya sahip.Başından beri olan gizem,aslında hedef şaşırtmaktan başka hiçbirsey değil. Kimliksiz adının tersine çok kimlikli bir ajan hikayesi diyebilirim
 







6 Şubat 2013 Çarşamba

Life of Pi (2012)


Pi'nin Yaşamı 
(2012)


“Onu evcilleştiremezsiniz ama eğitebilirsiniz”


Sizce O’dan kasıt, filmin afişinde gördüğünüz Bengal kaplanı mı? Yoksa ego gibi
göremediğimiz içgüdü mü? Pi’nin felsefesini vermeden filmi yorumlamam neredeyse mümkün değil


Oscarlı yönetmen Ang Lee’ye ait seyrettiğim tüm filmlerini sevmişimdir(Hulk, Brokeback Mountain) Ancak 3D sinemasını gözlerimi yorduğu için gitmemekte direndim. Ancak beğenenlerin yorumlarına daha fazla kulaklarımı kapatamayıp,merakına yenilip gittim.İyi ki de gitmişim.Öyle ki film bittiğinde son satır yazı görünene kadar koltuğumdan
kalkamadım.Kitlendim.





4 kişilik bir ailenin küçük oğlu olan Pi’nin ilk bölümünde yaşantısını anlatıyor. Tüm dinleri deneyen Pi ,ailesi içinde bu konuda çok özgür. Ancak babasının inanc konusunda söylediği tek cümle beni çok düşündürmüştü. “Din karanlıktır”…Öyle güzel bir yorum ki.Yani dine körü körüne inanıp,karanlığa batmamalarını.aydınlığı ile dünyalarını kurmalarını istiyor.Ancak annesinin cevabı ise filmin gidişatını temsil ediyor. “Bırakalım o kendi yolunu bulsun"


İşte bundan sonra Pi’nin hayatının tamamen değişeceği bir gemi yolculuğu başlıyor.Nuh’un gemisi misali,babasının sahibi olduğu hayvanat bahcesi üyeleriyle yeni yaşamlarının yolculuguna çıkıyorlar.Ancak geminin batması sonucu Pi’nin 227 günlük hayatta kalma mücadelesi başlıyor.





Kurtulduktan sonra sigortacılara 2 hikaye anlatıyor.İlk hikayenin başında sandalda kendisiile kurtulanın zebra, sırtlan,bengal kaplanı ve maymunun olduğu anlatıyor.İkinici hikayedeise Japon genç, aşçı, annesi ile olduğu bir başka acı hikaye.İlkinin masalsı olmasına rağmen, sigortacılar gerçek olarak onu kabul ediyorlar.



Siz hangi hikayeye inanmak isterdiniz?